GDO’nun Sevimli Ürünü: Okja

Snowpiercer ile kendini yukarıya taşıyan Bong Joon Hoo’yu,  bu filmde de etkileyici performansı ve karakteristik imajıyla dikkatleri üzerine çeken Tilda Swinton ile birlikte çalışırken görüyoruz.

Filmin konusuysa şöyle; Amerika’da çevreye verdiği korkunç zararlarla ünlenmiş bir şirket, keşfettiği süper sevimli domuz yavrularıyla önceden izlediği politikayı değiştirdiğini ve artık çevreyle uyum içinde hareket ettiğini açıklar. Fakat işin aslı bu domuz yavruları laboratuvar ortamında genetiği değiştirilerek üretilmiştir. Ailesine ait Mirando şirketini pembe bir şatoya dönüştüren Lucy, babasını ve ikiz kardeşini izledikleri politikalardan ötürü halk önünde kötüleyerek onların devrinin sonsuza dek kapandığını coşkuyla dile getirir. Şirkete ait domuz yavruları, doğal bir ortamda yetişebilmeleri için dünyanın çeşitli bölgelerindeki yerel çiftçilere verilir.Ancak Kore’deki yüksek bir dağın tepesinde, ailesini kaybettikten sonra dedesi ve Okja adını verdiği domuz yavrusuyla yaşayan Mija, şirketin planlarını alt üst edecektir. Şirket çalışanları Okja’yı aldığında hiç düşünmeden dostu için yola çıkan Mija, zorlu yolculuğunda çevre aktivistlerinin ona destek olduğunu görecektir. Ancak kurulan sistemi ne Mija’nın cesareti, ne de aktivistlerin eylemleri yenebilecektir.

İlk olarak söylenmesi gereken şey, Mija ve Okja arasında kurulan “ailevi” bağ, izleyici üzerinde yoğun bir duygusal etki yaratmıştır. Annesini ve babasını kaybettikten sonra domuz yavrusuyla tıpkı bir kardeş gibi büyüyen Mija, elbette hayatı pahasına onu korumayı ve kurtarmayı görev bilecektir. Zaten izleyici olarak biz de Mija ile özdeşleşiriz ki olaylara onun gözünden bakmaya başlarız.

Dünyanın en büyük fastfood zincirlerine sahip bir ülkeden ekolojik yaşamı ve vegan kültürü destekleyen böyle bir yapımın  çıkması gerçekten samimi mi?

Piramidin en üst noktasına kendisini koyan insan, binlerce yıldır doğadaki kaynakları keyfine göre tüketmeye alışkın ve ne yazık ki tüketilen ürünlerin ufak bir kısmı gerçek ihtiyaçları karşılamaya yönelik oluyor. Son yıllarda tüketim çılgınlığı dünya genelinde hat safhaya ulaşırken, sürdürülebilir yaşamı destekleyen yaşam tarzıları gözle görülür ölçüde popüler olmaya başladı. Sürdürülebilir Yaşam ile ilgili her insanın bilinçlenmesi gerekiyor ancak konuyla ilgili bazı şeylerin “paket” halinde sunulduğunu görmemek imkansız. Örneğin kapitalizmin sembolü haline gelen bir kahve zincirinin tüketiciye sunduğu “vegan”, “sağlıklı” ürünleri olması.

Okja evrenine küçük ölçekten bakarsak gözünü kırpmadan çevreye zarar veren dev şirketlerin karşısında onları durdurabilecek bir güç göremeyiz. Aktivistler, tüm mücadelesine rağmen mezbahaları kapatamaz, eylemleri polis şiddetiyle son bulur. Polis – şirket işbirliğini görmek, izleyiciyi adalet kavramı üzerinde düşündürürken, ister istemez parası olanın sözünün geçtiğine dair derin  bir kabullenişe götürür.

Lucy, şirketin kötü imajını bir değişim çağı başlattığını söyleyip bu yenilikleri pembe ambalajlar içinde sunarak yok etmeye çalışır. Ayrıca televizyonda oldukça ünlü ve çok sevilen bir veterineri şirketin yeni yüzü haline getirerek insanların güvenini kazanır. Bong Joon Hoo, aslında her gün izlediğimiz tanıtım reklamlarından birini kendi yorumunu katarak başarılı bir şekilde izleyiciye sunar. Ekranlarda sevilen ve güven veren ünlü yüzleri gördüğümüzde, onlara gerçekten güvenmeli miyiz sorusu üzerinde düşünmemizi sağlar yönetmen.

Para her şeyi satın alabilir mi?

Mija ve dedesinin dağdaki hayatına baktığımızdaysa, temel ihtiyaçları karşılamaya yönelik “mütevazi” bir yaşam sürdürdüklerini görürüz. Evin önünde gezinen bir kaç tavuk ve doğadan toplanan meyve ve sebze onların temel besin kaynağıdır ve yeterli görünmektedir. Dedenin az olduğu için damla damla içtiği bir içecekse bu ortamda oldukça dikkat çekicidir. Okja’yı almak için gelen ünlü Amerikalı veteriner, dağın zirvesine ulaştığı andan itibaren gürültücü tavırlarıyla ortamı bozar, dedenin içeceğini gördüğü gibi saldırır ve kafasına diker. Adamın saygısız ve ilginç hareketlerini Mija ve dedesi büyük bir şaşkınlıkla izlemekle yetinir. Amerikalı veteriner kısa süreliğine geldiği bu yerde bile düzeni bozmayı başarmıştır.

Okja’yı yetiştirdiği için yüklü miktarda para alan dede, torununun geleceği için ona som altından bir domuzcuk hediye eder. Ancak Mija, Okja’nın götürüldüğünü anladığı an dedesine  paranın her şeyi satın alamayacağını belli ederek Okja için yola çıkar.

Farklı imajların arzuladığı aynı amaçlar

Zorlu yolculuğunda Hayvanlığa Özgürlük Cephesi adındaki aktivist bir derneğin Mija’ya eşlik ettiğine şahit oluruz. Şiddet karşıtı aktivistler eylemlerinde silah kullanmadan, Okja’nın içinde bulunduğu koşulları kamoyuna gösterek, hem şirketin gerçek yüzünü ortaya çıkarmak hem de insanların bilinçlenmesini istemektedir. Mirando şirketinin ürün tanıtım şenliğinde, H.Ö.C. gizli kamera kayıtlarıyla şirketin imajını büyük oranda zedeleyerek Lucy’nin çuvallamasına sebep olsa bile, ikiz kardeşi Nancy’nin kontrolü eline almasıyla ekarte olurlar. Lucy ve Nancy kardeşler her ne kadar farklı görünüşlere sahip olsalarda tıpkı bir madalyonun iki yüzü gibidir.

Mija hiç bilmediği bir ülkede, diline yabancı insanların içinde oradan oraya sürüklenirken, insanları hayvan dostu olarak bildiği veteriner Okja’ya acımasız davranmakla kalmayıp çeşitli işkencelerde bulunur. Yinede bu olayın görüntüleri kamuoyuyla paylaşılmasına rağmen, Okja’nın mezbahaneye gitmesine engel olamaz. Baskı ve şiddetle çevresinde kimse Mija artık Nancy’e yalvarır ancak onun yalvarması Nancy’nin umurunda olmaz. Onun umursadığı tek şey paradır. Okja’yı kurtarmak için son hamlesi kalan Mija, dedesinin verdiği altın domuzcuğu Nancy’ye vermeyi teklif ettiğindeyse günlerce süren bu zorlu yolculuk sonunda bir altın parçasıyla biter. Hatta kardeşinin yerini alan bu acımasız Ceo,  Mija ve Okja’nın güvenli bir şekilde evlerine dönmesi için araç bile  ayarlar.

Tüketim kültürünün getirdiği çılgınlık

Travmatik Amerika gezisinden geri döndüklerinde Okja ve Mija hayatlarına kaldığı yerden huzur içinde devam eder. Fakat bu sahne izleyiciye mutlu bir son tablosu çizmiş olur mu? Mija, Okja’ya kavuşmuştur ancak acımasız koşullarda üretilen binlerce hayvan yine aynı şartlar altında yaşayıp aynı şekilde ölmeye devam edecektir. Sisteme karşı çıkma cesaretini gösteren bir avuç aktivist ise, şiddet ve zorbalıkla susturulmakta ve cesaretleri kırılmaktadır. Sosyal medyada her gün insanların ağzının suyu akarak izlediği “lezzetli ve yumuşak kobe eti kim bilir hangi aşamalardan masaya gelmektedir.

Okja, tüketim kültürü ve beslenme alışkanlıklarıyla ilgili insanları  düşünmeye iten başarılı bir yapım. Fakat sadece filmin içinde geçen olayları değil, filmi değerlendirirken de fikirlerin insanlara pembe ambalajlar içinde sunulduğunu ve reklam yüzü olarak ünlü insanların kullanıldığını unutmamak gerekir. Vegan yaşamın ne kadar doğru olduğu hakkında uzun uzun tartışılabilir. Ancak keyfi olarak tükettiğimiz ve çöpe dökülmesini çok önemsemediğimiz et ve et ürünleri konusunda daha bilinçli olmamız gerektiği aşikar. Uzun zaman önce diğer canlıların yaşamı hakkında ipleri eline alan insan, en azından ipleri çekerken tüketim kültürünün getirdiği çılgınlıktan uzak durmayı artık öğrenmeli. 

Bu haberleri de beğenebilirsiniz

İdeolojik Pencereden Jojo Rabbit Dünyasına Bakış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir