Lars von Trier’in En İyi 15 Filmi
Lars von Trier’in En İyi 15 Filmi. Lars von Trier, 30 Nisan’da 65. yaşını kutladı. von Trier, kariyeri boyunca olağanüstü, şok edici ve ufuk açıcı birçok filme imza attı. İsmiyle birçok tartışmanın odağında yer alan von Trier, 2011 Cannes Film Festivali’ne, “Hitleri anlıyorum” yorumuyla “persona non grata” ilan edilmiş, “Dancer in the Dark” filminde Björk’ü taciz ettiği gerekçesiyle de suçlanmıştı. İsmi tartışmalara konu olan von Trier, yaptığı filmlerle de adından söz ettirmeyi başaran bir yönetmen.
Yakında von Trier, dark komedisi “The Kingdom”ın üçüncü sezonuyla epizodik hikaye anlatımına geri dönecek. Uzun zamandır beklenen bu geri dönüşün öncesinde, yönetmenin en iyi 15 uzun metrajlı filmine göz atalım.
Indiewire yönetmenin en iyi 15 filmini listeledi. İşte Lars von Trier’in En İyi 15 Filmi
15. “Manderlay” (2005)
Lars Von Trier’in bir üçleme olarak planladığı filmin ikincisi olan Manderlay, 1993 yılında geçiyor. Dogville’den daha iyi bir yerde yaşamak isteği ile ayrılan Grace ve babası, Güney taraflarında değişik yerlerde dolaşmaktadırlar. Bu sırada kölelik konusunun son derece hakim olduğu bir köye gelirler. Burası bir şeyleri değiştirmek adına son derece doğru bir yerdir. Grace, burada yaşananlarla mücadele etmek ister ve karşısına çıkabilecek zorlukları göze alarak köye yerleşmeye karar verir.
14. “Epidemic” (1987)
Von Trier’in “Avrupa Üçlemesi”nin ikinci ayağını oluşturan Epidemic’in başrollerinde Lars von Trier ve filmin senaristi Niels Vorsel yer alıyor. Bir yönetmen ve bir senarist güçlerini birleştirip bir senaryo yazmaya başlar. Amaçları projelerini bir yapımcıya gösterip onayını almaktır. ‘Köpek ve Fahişe’ adını taşıyan proje bilgisayarın azizliğine uğrayarak tamamen silinir! Projeyi bir daha yazamayacağını anlayan sinemacılar yeni bir proje oluşturmaya başlar. Bu, bir salgını edinen farklı bir korku filmdir. Yeni senaryo gelişirken yaşadıkları şehirde benzer bir salgın da giderek yayılmaya başlar.
13. “The Idiots” (1998)
Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye adayı olan The Idiots, bir grup eğitimli gencin, içlerindeki idiotu keşfetmek üzere kurulu düzene sırt çevirmesini konu ediniyor.
12. “The Boss of It All” (2006)
Usta yönetmen Lars von Trier’in “Emret Patronum” filmi hınzır bir kara komedi örneği. Bilişim teknolojileri şirketi olan bir adam, bir gün sahip olduğu şirketi satmaya karar verir. Ancak ortada ufak bir sorun vardır, patron uzun zamandır ofisin içinde sıradan bir çalışan gibi çalışmaktadır ve kimse kendisinin şirketin sahibi olduğunu bilmemektedir. Şirketi almaya talip olan yatırımcılar yeni patronla yüzyüze görüşmek konusunda ısrar edince patron çareyi profesyonel bir oyuncu ile anlaşmakta bulur. Başlangıçta her şey yolunda giderse de sahte patron zamanla kendini iyice rolüne kaptırır.
11. “The Element of Crime” (1984)
Lars Von Trier’in, prömiyeri Cannes Film Festivali’nde yapılan ilk uzun metrajlı filmi. Eski bir polis şefi olan Fisher uzunca aradan sonra ardı ardına seri cinayetler işlenen Avrupa’ya olayları incelemek amacıyla döner. Burada ‘Suç Unsuru’ kitabının yazarı olan arkadaşının yardımıyla olayı çözüme kavuşturmak için türlü girişimlerde bulunur. Kitaba dayanarak, seri katil gibi yaşamanın ve düşünmenin çözüme ulaşmada en etkin yol olacağına karar verir. Sonrası hipnoz ile gerçek hayat arasındaki geçişlerden ibarettir.
10. “The Five Obstructions” (2003)
Jorgen Leth, Lars von Trierin en favori yönetmenlerindendir. Von Trier, Lethin yıllar önce çektiği kısa film Perfect Human Kusursuz İnsanı bir başyapıt olarak tanımlamaktadır. Trier şimdilerde Haitiye taşınmış, huzurlu bir hayat süren yönetmen Lethi sarsmak ve onu kendine getirmek için bir proje geliştirir. Trier, Lethle bir anlaşma yapar. Leth kısa filmi Kusursuz İnsanı beş kez daha çekecektir ancak her çekim Trierin koyduğu engellere göre gerçekletirilecektir. Leth anlaşmayı kabul eder ancak Trier zamanla tatmin etmesi güç ve istekleri bitip tükenmeyen birine dönüşür.
9. “The House That Jack Built” (2018)
House That Jack Built’in kadrosunda Kill Bill’in yıldızı ve Trier’le İtiraf filminde birlikte çalışmış olan Uma Thurman, daha önce ünlü yönetmenle Dancer in the Dark ve Dogville’de birlikte çalışmış olan Siobhan Fallon Hogan, Matt Dillon, Riley Keough, Sofie Gråbøl ve Bruno Ganz bulunuyor. Film, bir seri katilin 10 yıl boyunca sürdürdüğü cinayetlerini konu alıyor.
8. “Medea” (1988)
Konusu Yunan Efsanesine dayalı Evripides’in aynı isimli Antik Yunan oyunundan uyarlanan “Medea” filmi ismini baş kadın karakterinden almaktadır. Medea’nın, kocası “kahraman” Jason’dan iki çocuğu vardır. Kral Creaon’ın kızını Jason’la evlendirmek istemesi sebebiyle kral, Medea’nın çocukları ile ülkeden gitmesini istemektedir. Jason’ın evlenmeyi kabul etmesi sebebinin çocuklarının güvenliği gösterir. Bunun üzerine Medea, intikam almak için hayatında en değer verdiği şeylerden vazgeçecektir…
7. “Europa” (1991)
2. Dünya Savaşı’nın izlerinin henüz silinmediği bir dönemde idealleri uğruna Amerika’dan Almanya’ya giden Leopold Kessler’in öyküsünü konu alan filmin yönetmen koltuğunda Lars Von Trier, başrollerinde ise Jean-Marc Barr ve Barbara Sukowa yer alıyor.
6. “Nymphomaniac” Vols. I and II (2013)
Lars von Trier’in ülkemizde yasaklanan sansasyonel filmi iki bölümden oluşuyor.
5. “Antichrist” (2009)
Film, çocuğunu kaybeden bir çiftin yaşamını konu ediyor. Çocuğunun ölümünden sonra yasa bürünen kadının psikolojisinin bozulmasıyla, filmdeki karakterler ve yaşamları üzerinden bir dizi tartışma su yüzüne çıkar.
4. “Dancer in the Dark” (2000)
Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü kazanan film, kalıtsal bir hastalık nedeniyle gözlerini yavaş yavaş kaybeden Selma Jezkova’nın hikâyesini ele alıyor.
3. “Dogville” (2003)
Nicole Kidman ve Paul Bettany’nin başrolünde yer aldığı filmin senaryosu da von Trier’e ait. Amerika’da 1930’ların karanlık dinginliği yaşanmaktadır. Peşinde olan mafyadan kaçan güzel bir kadın olan Grace, barınmak amacıyla küçük bir köye sığınır. Kasaba halkı geçmişinden kaçan bu güzel kadını kısa zamanda bağrına basar ve onun için üzülür. Köyde geçirdiği güzel günlerin ardından her şey değişmeye başlar. Kadının varlığı, köy halkı için büyük bir tehdit oluşturmaktadır ve köy halkı bu tehlike karşısında temkinli davranmak zorundadır. Grace günden güne bu köyün karanlık yüzünü keşfedecektir.
2. “Breaking the Waves” (1996)
Emily Watson’ın başrolü oynadığı film 1970’li yıllarda Scottish Highlands’te geçmekte ve Bess McNeill adlı bir kadının iş kazası sonucu sakat kalan kocasına duyduğu aşkı konu almaktadır.
1. “Melancholia” (2011)
Lars Von Trier filmini “Bu bir düğün, melankoli ve psikolojik bir felaket filmi.” sözleriyle nitelendirmişti. Melankolia’nın başrollerini Cannes’da bu filmdeki oyunculuğu ile En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Kirsten Dunst ve yönetmenin bir önceki filmi Anti Christ (Deccal)’te de beraber çalıştığı Charlotte Gainsbourg üstleniyor. Filmin konusu ise şöyle:Yeni evlenen çift Justin ve Micheal evliliklerini Justine’nin ablası Claire’nın malikanesinde, görkemli bir davet ile kutlarlar. Fakat bu iki kız kardeş yapı itibariyle birbirlerine ters karakterdedirler. Justine depresyona, drama ve melankoliye yakın ve yatkın bir kadınken, Claire kız kardeşine göre daha normal olan taraftır. Justine’nin düğün gününde ise ailede herkesin kendine has arızları bir bir ortaya çıkmaya başlar.