Gerçek Hikayelerden Uyarlanan Filmlerin Oscar Serüveni
Gerçek hikayelerden uyarlanan filmlerin Oscar serüveni. Akademi Ödülleri’nin 1927’den 1999’a kadar uzanan ilk 72 yılında, gerçek hikayelerden uyarlanan 14 film, yani bu türdeki filmlerin %19’u En İyi Film ödülünün sahibi oldu. 21. yüzyılın geneline bakıldığında ise karşımıza %19’luk bir oran çıkıyor.
Variety’den elde edilen bilgilere göre, 2018 yılında, En İyi Oyuncu kategorisindeki 4 adaydan 3’ü (Rami Malek, Olivia Colman, Mahershala Ali) gerçek karakterlere hayat vermişti. Bunun yanında, Oscar’ın sahibi ‘The Green Book’ da dahil olmak üzere En İyi Film dalında aday olmaya hak kazanan 7 filmden 6’sı yine yaşanmış hikayelere dayanıyordu.
Her ne sebeple olursa olsun, gerçek yaşam öykülerinden sinemaya uyarlanan filmlerin yanı sıra bir alt kategori olan otobiyografik filmlerde de bir artış söz konusu. Geçen yıl vizyona giren ‘Roma’ bu kategorideki en iyi örneklerden biri.
2019 yılında vizyona giren yapımlardan çoğunun gerçek hikayelere dayandığı göz önünde bulundurulduğunda, gelecek Oscar adaylarının neredeyse tümünün bu tür filmler arasından seçilme olasılığı oldukça yüksek. Alfabetik sırayla bakıldığında bu yapımlar arasında: ‘A Beautiful Day in the Neighborhood’, ‘Bombshell’, ‘Dark Waters’, ‘Dolemite Is My Name’, ‘Ford v Ferrari’, ‘Harriet’, ‘A Hidden Life’, ‘The Irishman’, ‘Judy’, ‘Just Mercy’, ‘The Laundromat’, ‘Midway’, ‘The Report’, ‘Richard Jewell’, ‘Rocketman’, ‘Seberg’, ‘Skin’, ‘The Aeronauts’ ve ‘The Two Popes’ yer alıyor.
Otobiyografik filmler arasında ise ‘Honey Boy’, ‘The Farewell’ ve muhtemelen ‘Marriage Story’ olacaktır. (Noah Baumbach, her zaman ‘Marriage Story’nin otobiyografik bir film olmadığının altını çiziyor ancak ana akım medya filmde yönetmenin hayatına dair paralellikler olduğu konusunda ısrarcı.)
Hollywood stüdyo sisteminde, hem senarist hem yönetmen konumundaki kişi sayısı az olduğundan otobiyografik filmler nadiren üretiliyor. Ancak Ingmar Bergman ve Jean-Luc Godard‘dan John Cassavetes‘e kadar hem Amerika dışındaki hem de bağımsız film üreten sinemacılara bakıldığında otobiyografik unsurların ağırlıklı olarak kullanıldığı görülebilir.
Günümüzde, ana akım medya ve blog yazarları tarafından gerçeğe dayalı filmlerin aslında gerçeğinden ne kadar farklı işlendiği konusunda yapılan eleştiriler artık bir ritüel haline geldi. Filmlere karşı yapılan bu eleştiriler kimi zaman rakiplerini geride bırakmaya çalışan Oscar adaylarından, kimi zamansa sektörün dışında olan ancak isim yapmaya çalışan bir takım kişiler tarafından yöneltilmektedir. Oscar seçmenleri içinse önemli olan filmin gerçeklere olan yakınlığı değil, duygusal bağlamda ne kadar dürüst olduğudur. Sonuç olarak küçük ayrıntılara takılmak yerine büyük emeklerle ortaya çıkan işleri takdir etmek yerinde olacaktır.