Uyarlandığı Kitaptan Daha İyi Olan 10 Film!
Roman yazarı John le Carré, “kitabınızın filme dönüştürüldüğünü görmek sahip olduğunuz öküzün et suyu tabletine dönüşmesi gibi” derken yazdıkları eserleri beyaz perdede gören yazarların hayal kırıklığını çok iyi anlatmıştı. Ancak nadir de olsa bunun tam tersi de söz konusu. Buna en en iyi örnek 45. yılını kutlayan Steven Spielberg imzalı Jaws sanırım.
İşte kitabından daha iyi olan 10 film
1. “Psycho” (1960)
Alfred Hitchcock’un usta yönetmenliği sayesinde Robert Bloch’un mütevazi gerilim romanı orijinal basımının ardından 56 yıl geçmesine rağmen tekrar basılmıştır. Bu genellikle hiç sayılan korku türündeki kitaplar açısından önemli bir başarı. Anthony Perkins, Norman Bates karakterini trajik bir şekilde bozulmuş insanlık duygusuyla resmederken, Bloch’un romanında karakter sadece sevimsiz, kısa boylu ve tombul, kel ve sarhoş olarak tanımlar. Filmin efsane duş sahnesinde, Bloch kurbanı tek bir cümleyle gönderir.
2. “Planet of the Apes” (1968)
Fransız yazar Pierre Boulle’un 1963’te “La Planète des Singes” ismiyle yayınlanan romanı, Betelgeuse yıldızına seyahat eden bir gazeteci ve bir profesörün zeki bir maymun türüne rastlaması hakkında hicvedici bir sosyal alegoridir. Kitabın ana fikri büyüleyici olsa da spekülatif gerçeküstücülük bazen hikayeyi gölgede bırakabiliyor. Çığır açan film uyarlaması, hikayeye güçlü bir hareket katarken, yazarın benzersiz konseptini de korumayı başarıyor. Filmin can alıcı noktası olan ve ortak senaristlerinden Rod Serling tarafından tasarlanan bölüm ise romanda görünmüyor.
3. “The Godfather” (1972)
Mario Puzo‘nun 1969’da yayınlanan romanı, okuyucuların dikkatini tutmak için yeterli şiddet ve entrikayı içeriyor. Ancak Francis Ford Coppola‘nın destansı filmi, temaları eşzamanlı olarak genişletirken, öyküyü bir düzene koyma konusunda zor bir işi de başarıyla üstleniyor. Puzo’nun kitabı acemi bir melodram olarak kalmaya devam ederken The Godfather, Amerikan sinemasının en başarılı örneklerinden biri olmayı başarıyor.
4. “Jaws” (1975)
Peter Benchley‘in kitabını okuyanlar, filmi ilk izlediklerinde büyük bir şok yaşadılar ama umdukları gibi değil. Benchley’in gerilim kitabı oldukça yavandı. Çünkü kitapta köpek balığı avlamadan çok Ellen Brody ve Matt Hooper arasındaki ilişki ön plandaydı. Senarist Carl Gottlieb, kitabı ustalıkla bölümlere ayırarak, unutulmaz karakterleri ve beklenmedik sahneleri yaratmayı başardı.
5. “The Spy Who Loved Me” (1977)
Ian Fleming, James Bond serisinin dokuzuncu kitabını 1962 yılında bastırdığında acımasız eleştirilerin odağında yer almıştı. Romanın başlığı paylaşıldığında okurlar, aksiyon serisi Bond ile ilgili olmayan gotik romantik bir kitap okuyor hissine kapıldılar. Kitabın final bölümüne kadar Bond karakterinin görünmemesi yapımcı Cubby Broccoli‘yi hayal kırıklığına uğratmış, ancak fanları yatıştırmak için senaryonun romanlaştırılmasına izin vermişti.
6. “Die Hard” (1988)
Arka planında Roderick Thorp’un 1979 basımı “Nothing Lasts Forever,” olsa da gişe rekorları kıran “Die Hard” stardart polis terörist çatışmasına hoş bir mizah ve kişilik katmayı başardı. Filmin senaryosu kitaptaki dikkat dağıtıcı geri dönüşlere yer vermekten kaçınarak her flashback sahnesinde gerilimi artırmayı tercih ettirdi. Filmin önemli başarılarından biri de kitapta ana kötü karakter renksiz bir kişilik olarak görünürken, filmde öne çıkan bir karakter olarak karşımıza çıkmayı başarıyor.
7. “The Bridges of Madison County” (1995)
Robert James Waller’ın National Gegraphic fotoğrafçısı ile bir çiftçiyle evli sadık Iowa arasında beklenmedik bir şekilde gelişen gizemli ilişkiyi ele aldığı romanı, 3 yıl boyunca New York Times’ın en çok satan romanları arasında yer almayı başardı. Bu bir roman için kayda değer bir başarı. Fakat daha da mucizevi olan senarist Richard LaGravenese ve yönetmen Clint Eastwood‘un romanın en can alıcı noktasını, derinden hissettiren bir başyapıta dönüştürmesi oldu.
8. “Jackie Brown” (1997)
Elmore Leonard, asla kötü bir kitap yazmadı ve “Rum Punch” da bir istisna değildi. Leonard’ın suça karışan bir havayolu hostesinin öyküsü olan “The Switch” adlı önceki romanına yön veren kitabı , okuyuculara beklediklerini verdi. Ancak Quentin Tarantino‘nun adaptasyonu, malzemeyi daha da derinleştirdi. Pam Grier ve Robert Forster‘ın kariyerlerindeki en önmeli performanslarından birine imza attığı film, eşsiz diyalogları ve temposuyla kitabı önemli bir noktaya taşıdı
9. “The Notebook” (2004)
Nicholas Sparks’ın aşırı duygusal romanları okuyucuları bıktırmışş olsa da ilk romanı “The Notebook”un film uyarlaması en alaycı insanı bile ağlatabilir. Aşırı duygu yüklü olmasına rağmen, filmdeki karizmatik oyuncular romanı bir üst seviyeye taşımayı başarıyor.
10. “Fifty Shades of Gray” (2015)
Romanı göz önünde bulundurulduğunda yönetmen Sam Taylor-Johnson ve senarist Kelly Marcel’in E.L.’in izlenebilir bir film yaratmayı başardığı bir gerçek. Dakota Johnson, düz bir role beklenmedik bir sıcaklık ve mizah getirmeyi başarıyor.
Kaynak: Variety